tag:blogger.com,1999:blog-1847682334775315172024-02-19T19:23:31.433+03:00Ölme HakkıÖtanazi kavramına dair bilgilerin derlenmesi ve güncel haberlerin takip edilmesi amacına yönelmiş bir blog. (Ötenazi değil ötanazi, TDK)Unknownnoreply@blogger.comBlogger15125tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-31190205383611070972015-04-02T23:16:00.000+03:002015-04-02T23:25:29.583+03:00Terry Pratchett Choosing to Die<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcAqAgDmUBK5n1600khMWPGpHW1WXNE7O_kGaKhA_XGisahV8auXQAsmxgA3cSRl6sU4N4Aktro6NwPO1llx8iu4C2gIX5jpXSADp_JT3GXnqsN2SIcWbjuOsUKuSLXjV2xmNRpZq_6IQ/s1600/Tp_choosing_to_die.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcAqAgDmUBK5n1600khMWPGpHW1WXNE7O_kGaKhA_XGisahV8auXQAsmxgA3cSRl6sU4N4Aktro6NwPO1llx8iu4C2gIX5jpXSADp_JT3GXnqsN2SIcWbjuOsUKuSLXjV2xmNRpZq_6IQ/s1600/Tp_choosing_to_die.jpg" height="222" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yazı: ekşi sözlük yazarı <a href="https://eksisozluk.com/biri/dilmacevirmen" target="_blank">dilmecevirmen</a><br />
<br />
Not: yazar, 12 mart 2015'de vefat etmiştir. <br />
<br />
belgeseli izlemek için: <span style="font-size: small;"><a href="http://www.dailymotion.com/video/x17iqt9_terry-pratchett-olmeyi-secmek_shortfilms" target="_blank"><b>Terry Pratchett, Ölmeyi Seçmek </b></a></span><br />
<br />
<br />
ünlü yazar <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=terry+pratchett">terry pratchett</a>'ın sunduğu, destekli ölümle ilgili belgesel. <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=alzheimer">alzheimer</a> hastalığından muzdarip <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=terry+pratchett">terry pratchett</a>,
yaşamının çekilmez olup artık yazma yeteneğini tamamen yitireceği
günleri aklına getirdikçe destekli ölüm üzerine daha çok düşündüğünü
belirtiyor filmde. böylece, onulmaz hastalıkları yüzünden huzurlu ve
onurlu bir ölümü isteyen insanlarla konuşmaya başlıyor. film boyunca <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=motor+n%c3%b6ron">motor nöron</a> hastalığı çeken <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=peter+smedley">peter smedley</a>'le, daha evvel bu ölüm şekliyle <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=%c3%b6tanazi">ötanazi</a> yapan belçikalı yazar <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=hugo+claus">hugo claus</a>'un eşiyle, <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=motor+n%c3%b6ron">motor nöron</a> hastalığına sahip emekli taksici mick gordelier'le, <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=multipl+skleroz">multipl skleroz</a> hastalığından muzdarip andrew colgan'la tanışıyoruz. <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=terry+pratchett">terry pratchett</a>, yardım alarak ölmenin yasal olduğu <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=isvi%c3%a7re">isviçre</a>'deki <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=dignitas">dignitas</a>
kurumunu ziyaret ediyor ve kurucularıyla konuşup destekli ölüm hakkında
bilgi alıyor. daha evvel karşılaştığımız iki hastanın dignitas'a
başvurduğunu öğreniyoruz sonra: <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=peter+smedley">peter smedley</a> ve andrew colgan. terry pratchett, andrew colgan'a ölmeden önce veda ediyor, <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=peter+smedley">peter smedley</a>'nin ölümüne ise şahit oluyor. bu kısımların izleyen için çok acıtıcı olduğunu söylemeliyim. <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=terry+partchett">terry partchett</a>'ın buna nasıl dayandığına hayretle bakakaldım. izleyip bitirdikten sonra <a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=terry+pratchett">terry pratchett</a>'ın
akıl karışıklığını siz de izleyici olarak yaşıyorsunuz: yatalak olup
ölene kadar başkaları tarafından bakılmak mı yoksa henüz elden ayaktan
düşmeden onurlu bir ölümü tercih etmek mi? cevap gerçekten zor. tabi çok
büyük acılar çeken bu insanlarla empati kurmak imkansız. umut
insanlığın varoluş sebebi. kendinizi umudunu yitirmiş bu insanların
yerine koymaya çalışmak beyhude. ne hissedeceğimi bilemedim belgesel
bittiğinde, boğazımda koca bir yumru, kalakaldım.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-85698071170619878672015-04-02T16:31:00.004+03:002015-04-02T16:31:47.002+03:00Belçika'nın Flaman bölgesinde her 22 ölümden 1'i ötanazi<h1>
Belçika'nın Flaman bölgesinde her 22 ölümden 1'i ötanazi</h1>
<h1>
<span style="font-size: small;"><span style="font-weight: normal;"><b>kaynak</b>: <a href="http://www.timeturk.com/tr/2015/03/16/belcika-nin-flaman-bolgesinde-her-22-olumden-1-i-otanazi.html#.VR1EQ-FWXEY" target="_blank">timeturk </a> </span></span></h1>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.timeturk.com/resim/tr/2015/03/16/belcika-nin-flaman-bolgesinde-her-22-olumden-1-i-otanazi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.timeturk.com/resim/tr/2015/03/16/belcika-nin-flaman-bolgesinde-her-22-olumden-1-i-otanazi.jpg" /></a></div>
<h1>
</h1>
Ötanazinin 2002 yılında yasal hale geldiği Belçika'da, bu yöntemle hayata veda edenlerin oranı artıyor.Gent
Üniversitesi ve Brüksel Flaman Serbest Üniversitesi'nin (VUB) ortak
araştırmasına göre, Belçika nüfusunun yüzde 60'ının yaşadığı otonom
Flaman bölgesinde ötanazi yaptıranların toplam ölümlere oranı 2007'de
yüzde 2 düzeyindeyken, 2013'te yüzde 4,6'ya yükseldi.<br />
New England
Journal of Medicine dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Flaman
bölgesinde ötanazi taleplerinin onaylanma oranı da hızla artıyor. 2007
yılında ötanazi başvurularının yüzde 56'sına izin çıkarken bu oran
2013'te yüzde 77'ye çıktı.<br />
Araştırmacılar, "2007 ve 2013 yılları
arasında Belçika'da ötanazi talebinin arttığını ve doktorların,
genellikle palyatif tedavilerin ardından bu talepleri artan oranda
karşıladığını" ortaya koyarak "ötanazinin Belçika'da hayatı
sonlandırmada artan oranda geçerli bir seçenek olarak değerlendirildiği"
sonucuna ulaştı.<br />
2002'de 18 yaş üstüne ötanaziyi serbest bırakan
Belçika, geçen yıl çocuklara ötanaziyi yasal hale getirerek dünyada bir
ilke imza atmıştı. Hollanda ve Lüksemburg ötanazinin yasal olduğu diğer
ülkeler. Hekim yardımlı intihar ise İsviçre, Almanya, Arnavutluk ve
ABD'nin bazı eyaletlerinde serbest.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-15107806590054730122014-10-09T22:28:00.002+03:002014-10-09T22:28:54.887+03:00Beyin Kanseri Brittany Maynard Ölüm Tarihi Olarak 1 Kasımı Seçti<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/yPfe3rCcUeQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
29 yaşındaki ileri dönem beyin kanseri olan Brittany Maynard, tedavisi olmayan hastalığında öleceği tarihi kendisi seçmek istedi. Yaşadığı San Francisco Körfez Bölgesi'nde onurlu ölüm yasal olmadığı için Oregon'a taşıdılar.<br />
<br />
ayrıntılı bilgiyi aşağıdaki linklerden ulaşışabilirsiniz.<br />
<br />
http://www.thebrittanyfund.org/ <br />
<br />
http://www.washingtonpost.com/news/morning-mix/wp/2014/10/08/terminally-ill-brittany-maynard-29-has-scheduled-her-death-for-nov-1/<br />
<br />
http://www.cnnturk.com/fotogaleri/yasam/olecegi-zamani-kendisi-sececek?page=1<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-17698078348691877682013-05-22T09:14:00.000+03:002013-05-22T09:16:32.217+03:00Vermont’ta Ötenazi YasallaştıKAYNAK: <a href="http://bit.ly/13KbMk9" target="_blank">TURKISHNY</a><br />
<br />
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="width: 597px;"><tbody>
<tr><td colspan="4"><h1 id="detail_title">
Vermont’ta Ötenazi Yasallaştı</h1>
</td></tr>
<tr><td colspan="4" height="10"><br /></td></tr>
<tr><td colspan="4" id="article-tools"><table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" style="height: 20px; width: 488px;"><tbody>
<tr><td align="right" width="200"></td><td align="right"><a href="http://www.turkishny.com/local-news/6-local-news/123324-vermontta-otenaziyi-yasallasti#"></a> <a href="http://www.turkishny.com/local-news/6-local-news/123324-vermontta-otenaziyi-yasallasti#"></a> <a href="http://www.turkishny.com/local-news/6-local-news/123324-vermontta-otenaziyi-yasallasti#"></a>
</td></tr>
</tbody></table>
</td></tr>
<tr>
<td colspan="2" height="30"></td><td align="right" colspan="2"><br /></td>
</tr>
<tr>
<td colspan="4" id="detail_content"><div style="width: 597;">
<br />
<br />
ABD'nin Vermont eyaleti, yıllar süren tartışmalardan sonra Pazartesi
günü doktorların <br />
<br />
ölümcül hastalara ötenazi uygulayabilmesine izin veren
dördüncü eyalet oldu.<br />
Vali Peter Shumlin tarafından imzalanarak yürürlüğe giren yasanın
uygulanmaya başlaması için Eyalet Sağlık Bakanlığı’nın bir dizi
düzenleme hazırlanması gerekiyor.<br />
Yetkililer, eyalette doktorların yılda 10 ila 20 kişiye ötenazi uygulayacağını öngörüyor.<br />
Tartışmalı yasanın destekçileri ölümcül hastalıklarla mücadele
edenlerin kendi hayatlarını sona erdirebilme hakkı olması gerektiğini
savunurken, yasaya karşı çıkan çevreler ötenaziye izin verilmesinin
özellikle yaşlıların baskı altına alınması suretiyle kendi hayatlarını
sona erdirmeye yönlendirilmesiyle sonuçlanabileceğinden endişe ediyor.<br />
<br />
<br />
<div id="irc_mimg">
<img alt="" src="http://www.turkishny.com/images/stories/date/052113/local-news/052113-vermontta-otenaziyi-yasallat-1.jpg" /></div>
</div>
</td></tr>
</tbody></table>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-63410537742495337122013-03-18T13:34:00.001+02:002013-03-18T13:34:38.278+02:00Özürlü Değil Zeka küpü ÇıktıKaynak: <a href="http://www.takvim.com.tr/Guncel/2013/03/18/ozurlu-degil-zeka-kupu-cikti" target="_blank">Takvim Gazetesi</a><div class="right control" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
</div>
<br />
<br />
<br /><a href="http://www.takvim.com.tr/Guncel/2013/03/18/ozurlu-degil-zeka-kupu-cikti" target="_blank"></a>
<h1 id="haberTitle">
Özürlü değil zeka küpü çıktı</h1>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://i.tmgrup.com.tr/tk/2013/03/18/288x233/740394025926.jpg?102886246069" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Özürlü değil zeka küpü çıktı" border="0" height="161" id="haberImg" src="http://i.tmgrup.com.tr/tk/2013/03/18/288x233/740394025926.jpg?102886246069" width="200" /></a></div>
<div class="spot" id="haberSpot">
Anne karnında omurilik
felci olan ve doktorların 'zeka özürlü' diye almak istediği Makbule,
dünyaya geldiğinde herkesi şoke etti! Israrlara rağmen annesinin
aldırmadığı çocuk üstün zekalı çıktı</div>
<div class="spot" id="haberSpot">
<br /></div>
<div class="spot" id="haberSpot">
<br /></div>
Hayat mucizelerle dolu... Bu mucizelerden birinin
adı da Makbule. Omurilik felci olduğu için yürüyemeyen, ancak üstün
zekası ile ailesinin gururu olan 8 yaşındaki Makbule'nin dünyaya geliş
hikayesi oldukça ilginç. Üçüncü çocuğuna hamile kalan Şaduman Şeker, 2
aylık hamileyken kontrol için özel bir hastaneye gitti. Anne ve bebeğin
sağlıklı olduğu söylendi. Aradan 4 ay geçtikten tekrar hastaneye giden
anneye doktor, "Çocukta omurilik felci var. Ayrıca zeka özürlü.
Uzaylılara benzeyen koca kafalı bir çocuğun olacak" diyerek bebeği almak
istedi. <br />
<br />
<strong>YAŞITLARINDAN ÇOK İLERİDE <br />
</strong>Acilen bebeğin kalbini durdurup yaşamına son verilmesi
gerektiğini söyleyen doktorun sözleri karşısında anne şoke oldu. Başka
doktorlar da aynı şeyi söyledi ama; Şaduman Şeker evladına kıyamadı. Her
şeye inat bebeğini dünyaya getirdi. Makbule, felçli doğdu. Ancak zaman
ilerledikçe zekasında bir özür olmadığı fark edildi. Yapılan testlerde
Makbule'nin üstün zekalı olduğu ve zekasının kendinden 4 yaş büyük
çocukların zekasına denk olduğu ortaya çıktı. Omurilik felci nedeniyle
yaklaşık 20 ameliyat geçiren Makbule 8 yaşında ve 3'üncü sınıf
öğrencisi. Okula gidemediği için haftanın 3 günü öğretmenlerin evine
gelerek ders verdiği Makbule'nin derslerinin hepsi pekiyi. <br />
<br />
<strong>ÖTANAZİ TEKLİF ETTİLER<br />
</strong>Doktorlar, omurilik felçli doğan Makbule'yi, anne karnındayken
kalbini durdurup ötanazi yoluyla yaşamına son vermek istedi. Bu teklif
karşısında şaşkına dönen anne Şaduman Şeker, "Kapıyı vurup çıktım.
Makbule ile hayatın anlamını öğrendim" dedi. <br />
<br />
<strong>'DOKTOR OLACAĞIM'<br />
</strong>Büyüyünce doktor olmak istediğini söyleyen Makbule, zekasıyla
çevresindeki herkesi şaşırtıyor. Bugüne kadar 20'ye yakın ameliyat
geçiren Makbule, yürüyeceğine olan inancını da koruyor. <br />
<br />
<br />
<strong>Yunus TİRYAKİ </strong>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-14820501701199998242013-03-03T22:27:00.004+02:002013-03-03T22:27:58.762+02:00Ötanazi hak olmalı / Serdar Turgut<a href="http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/824045-otanazi-hak-olmali">http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/824045-otanazi-hak-olmali</a><br />
<br />
01 Mart 2013 Cuma, 09:13:49*Güncelleme: *13:45:25 <br /><br />İNSANIN kendi hakkında kolay, nispeten acısız ve çabuk ölümü seçme hakkı<br />olan ötanazinin Türkiye'de tamamen yasal hale getirilmesinin, ciddi bir<br />toplumsal diyalogdan sonra kolektif bilincimizde kabul edilmesi ve<br />yerleşik bir hayat tarzı haline gelmesinin gerektiğini düşünüyorum ve<br />bunu savunuyorum.<br />Yaşım gereği ölümü biraz daha yakından hissetmekte olduğumdan dolayı<br />bunu söylediğimi düşünebilirsiniz. Çok da haksız sayılmazsınız,<br />yaşlanmaya başlayan insanların gençlere göre ölümü daha çok<br />düşünmesinden doğal bir şey yok.<br />Ancak Irvin Yalom'un mükemmel kitabı "Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek"te<br />gösterdiği gibi, ölüm korkusu bizim peşimizi neredeyse çocukluktan<br />itibaren bırakmıyor.<br />Ölünceye kadar onun korkusuyla yaşıyoruz. Yaşlanırken daha yoğun<br />düşünüyor olabiliriz, ama şimdi bana, "Acaba gençler mi yoksa yaşlılar<br />mı ölümü daha çok korkarak düşünüyor" diye soracak olursanız, emin olun<br />bir net cevap veremem.<br />"Hayatını dolu dolu, bildikleri gibi yaşamış olan yaşlılar, daha<br />önlerinde yaşayacak çok şeyi olan gençlere göre daha az korkuyorlardır"<br />diye düşünüyorum. Hem sonra yaşanmışlıkla gelen bıkmışlıklar ve<br />tekrardan sıkılmalar da devreye giriyor. Bu yüzden emin olun, bu öneriyi<br />şimdi bu yaşımda ortaya atmam sadece kendimle ilgili aldığım bir karar<br />değil.<br />Mesele evimizde son günlerde çok tartışıldı da ondan gündemime girdi.<br />Bizim evde 3 köpek 1 de kedi var. Onların bize verdikleri sonsuz sevgiye<br />karşı biz de onların çekmekte oldukları acıları ifade edememeleri ve<br />duygularını dillendirememelerine karşı çok duyarlıyız.<br />Kedimin adı Silvester. 2005 yılında Gümüşsuyu'nda bir evin çatı katında<br />Rana ile birlikte yaşarken "Artık evlenelim" dedik. Çıktık evden,<br />döndüğümüzde karı kocaydık. Biraz oturup dinlenelim derken çatıdan geldi<br />ve açık pencereden eve girdi sarı kedi. Ve girer girmez ev 40 yıldır<br />onunmuş gibi davranmaya başladı.<br />Geliş o geliş, bir daha da çıkmadı evimizden. Her yere bizimle geldi,<br />kıtaları aştı, maceralar geçirdi ve hayli de sıhhatli yaşadı.<br />10 gün öncesine kadar durum böyleydi. Sonra hastalandı, birden arka<br />ayakları tutmaz oldu. Yaşı insan yaşıyla 90'ı geçmiş olmalı. Hiçbir acı<br />çekmemesi için her şeyimizi seferber ettik. Kediler, köpekler gibi<br />öleceklerini anladıklarında kuytu yerlere saklanırlar, göz önünden<br />çekilirler; Silvester de öyle yapmaya başladı.<br />Baktık hali yok, veterinerler iyileşme şansının çok düşük olduğunu ve<br />sakatlığının geçmesinin beklenmemesi gerektiğini söyledi.<br />Alp'i de aramıza alıp uzun süre konuştuk. Silvester'in hayli uzun bir<br />yaşamı güzel yaşadığına, şimdi sakat haliyle acı çekmesinin ona<br />yakışmadığına, kendi egomuzu tatmin etmek ve onu birkaç gün daha fazla<br />sevebilmek için acı çeken bir hayatı daha fazla uzatmanın adil ve doğru<br />olmadığına karar verdik.<br />Cuma sabahı götürüp uyutacaktık onu. Sabaha karşı baktım, eceliyle<br />ölmüş, inşallah hiç acı çekmemiştir diye düşündüm. Bu gibi durumlarda<br />sevdiğinizin rahat ve acısız ölüme geçiş yapmasını istiyorsanız onun<br />yanında bulunurken tatlı bir uykuyla gelecek ölüme geçmesini savunmak<br />akılcı bir yol olarak görülüyor.<br />Tabii ki insanlar söz konusu olunca bizler hayvanlar kadar saf ve temiz<br />yürekli olamadığımızdan, eğer ötanaziyi bir hak olarak isteyeceksek,<br />insanın birbirine yapabileceği tüm kötülük olasılıklarından<br />arındırılmış bir süreç yaratmalıyız.<br />Bir defa ötanaziyi insanın kendisi isteyecek ve ruh sağlığı da yerinde<br />olacak. Doktorlar hastalık konusunda net konuşacaklar. İyileşme ihtimali<br />net ifade edilecek ve ileriki aşamalarda hastanın acı çekme ihtimali de<br />söylenecek. Ancak bütün bunlardan sonra ölüme acısız ve rahat geçme<br />hakkının işleme konulmasına geçilmeli.<br />Kendi hayatına dair rasyonel ve en güzel kararları alabilen bir insanın<br />o hayatı sonlandırma hakkı da olabilmeli. Ölüme güzel ve acısız rahat<br />geçebilme imkânı bir insanın toplam hayat kalitesini yükselten bir durumdur.<br />Şöyle düşünün meseleyi, bu dünyada vatandaşlarının toplam yaşam<br />kalitesini en fazla düşünen Nordik ülkelerinde ötanazi hakkı bulunuyor.<br />Onlar değerli insan da bizler niye olmayalım değil mi?<br />
<br />
***Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-6709340814195085322013-01-02T10:58:00.003+02:002013-01-02T10:59:38.460+02:00The Sea İnside - Mar adentro (2004)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYxJlyqUTyMnFlDHV0jspTIBAnxVAR36CUmWEsYh6ET1yEnjmFrMbfG4U3OElUIeLZZP87HSkgos7PZzIwHcJhjI254LwmCkiw4QGFaChdlkhgTS0jQ1uil2tyPbsuZSRQoRi8wgd153A/s1600/Mar_adentro_-_tt0369702_-_es.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYxJlyqUTyMnFlDHV0jspTIBAnxVAR36CUmWEsYh6ET1yEnjmFrMbfG4U3OElUIeLZZP87HSkgos7PZzIwHcJhjI254LwmCkiw4QGFaChdlkhgTS0jQ1uil2tyPbsuZSRQoRi8wgd153A/s320/Mar_adentro_-_tt0369702_-_es.jpg" width="227" /> </a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yönetmen: Alejondro Amenabar</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Senaryo: Alejondro Amenabar, Mateo Gill</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Oyuncular: Javier Bardem, Belen Rueda, Lola Duenas, Clara Segura, Celso Bugallo</div>
<br />
<blockquote class="tr_bq">
Biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan
için, yani benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven
çoğu insan gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet
olmadığına inanıyorum <b><i> </i></b><br />
<b><i> (</i></b><b><i>Ramón Sampedro)</i></b><br />
<br />
Eğer kaçamıyorsan ve başkalarına bağımlıysan gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun <b><i>(</i></b><b><i>Ramón Sampedro)</i></b></blockquote>
<br />
<a name='more'></a><a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/movie-review/mar-adentro-the-sea-inside-icimdeki-deniz-2004/">http://www.sinemakulubu.com/blog/movie-review/mar-adentro-the-sea-inside-icimdeki-deniz-2004/ </a>adresinden alıntılanmıştır. <br />
<br />
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/movie-review/mar-adentro-the-sea-inside-icimdeki-deniz-2004/">ÖZET:</a> Ölümün varlığı, hepimizin yadsıyamadığı ve biraz da hayatın bir parçası olduğunu düşündüğümüzde canımızı yakan bir konu…<br />
Ölümden çok daha can yakıcı olan, bizi biz yapanlardan yoksun olarak
yaşamaktır herhalde. Yoksunluklarımız ve muhtaçlıkla yaşamaktansa ölmek…<br />
Ötanazi, Eski Yunan’dan bu yana hastalığın iyileşmeyeceği anlaşılan
durumlarda, hayvan ve insanlara uygulanmakta ya da en azından
uygulanması Platon ve Aristo tarafından savunulmuş bir kavram. Çözümü
olmayan bir hastalık için uzmanlığın kullanılmasını onur kırıcı
bulmuşlardır. Çok sevdiğim düşünür Nietzsche de yaşamanın bir özgürlük
olduğunu ve kişinin aklı salimse kendi ölümüne karar verebileceğini
savunmuştur. Modernizm ve yasa kavramının hayatlarımıza girmesinden bu
yana, bu konu tartışma konusu olmaktan çıkmış, uygulanabilir ya da
uygulanamaz başlıkları altında yer almıştır. Ötanazi, dinsel anlamda da
sorgulandığı için, salt özgürlük olarak görülememiş, bugün birçok
ülkenin dini ve siyasi bakış açısına göre bir özgürlük konusu halinde
yasa maddelerinde yer almaktadır. Ötanazi dünya çapında kabul edilmiş,
yasal bir uygulama olmamakla birlikte, bazı ülke ve eyaletlerde yasal ve
uygulanabilmekte. Hollanda, Belçika ve ABD’nin bazı eyaletleri
bunlardan birkaçı. Bugün bu hak Türkiye’de de yasak…<br />
Alejandro Amenabar’ın filmlerinde, durağan ilerleyen; fakat yavaşça
içimize yerleştirdiği bir gerginlik hissi var sanki. Yaşanmış bir
hikâyeden uyarlama; Mar Adentro / The Sea Inside ‘da yine bu hissi
duyuyoruz. Film; Ötanazi kavramını, seyirciyi ve bu kavramı sömürmeden
ortaya koyan oldukça başarılı bir film. Yine bol ödüllü bir filmle karşı
karşıyayız. Başarılı bir oyuncu kadrosunun olması ve her karakterin
göze batmadan ayrıntı ile işlenişi de filmin içine girmemizi ve filmin
başarısını arttıran etkenlerden bir tanesi.<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/folder.jpg"></a><br />
Yönetmenliğini Alejandro Amenabar’ın yaptığı, senaristliğini yine
Alejandro Amenábar ile birlikte Mateo Gil’in üstlendiği filmin;
başrollerini; Javier Bardem (Ramón Sampedro), Belén Rueda (Julia), Lola
Dueñas (Rosa)’nın paylaştığı kadro; Mabel Rivera (Manuela), Celso
Bugallo (José) ve Clara Segura (Gené), Tamar Novas(Javi) gibi isimleri
barındırıyor. Mar Adentro, Dram ve Biyografi türünde; İspanyol, Fransız
ve İtalyan ortak yapımı bir film. İspanyollar için çok önemli olan
uluslarası Goya Film Festivali’nde; en iyi film, en iyi yönetmen, en
iyi erkek oyuncu (Javier Bardem), en iyi kadın oyuncu (Lola Dueñas), en
iyi yardımcı kadın oyuncu (Mabel Rivera), en iyi senaryo ile ödüllere
boğulmuş bir film. Bunun yanında film sadece bunlarla kalmamış, Toranto
Film Festivali’nde The Sea Inside ismi ile boy göstermiş ve yine Venedik
Film Festivali’nde ikincilik ödülü ile Javier Bardem’e en iyi erkek
oyuncu ödülünü kazandırmıştır. Ayrıca Broadcast Film Critics
ödüllerinden yabancı dilde en iyi film ödülüyle dönmüştür.<br />
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/mar-adentro_25253.jpg"></a><br />
Teknik aşamaya bakarken bu filmin Alejandro Amenabar’ın kendi
elleriyle diktiği bir çiçek gibi olduğunu fark edeceksiniz.
Senaryosundan, filmin müziklerine kadar hepsinde Amenabar’ın imzası var.
Tabii Luz Casal’in güzel sesini de unutmamak gerek…<br />
Müziklerin güzelliğine bir de muhteşem bir coğrafya ve Barcelona ile
Galiçya manzaraları ekleniyor. Doğa müthiş bir biçimde kullanılmış,
“uzaklık” duygusunu keskin bir şekilde hissetmenizi sağlıyor.<br />
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/mar_adentro_03.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" class="aligncenter size-medium wp-image-8534" height="170" src="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/mar_adentro_03-300x170.jpg" title="mar_adentro_03" width="300" /></a>Film yaşanmış bir hikâyeden yola çıkılarak çekilmiş ve Ramon
Sampedro’nun hayatını sonlandırma istemi üzerine kurulmuştur. Ramon
(Javier Bardem), gençliğini oldukça hareketli geçirmiş, denizle iç içe
yaşamış ve birçok yer gezmiş biridir. Yirmili yaşlarına kadar sağlam bir
bedene sahip olan Ramon’un o sıralar hayatının aşkı diyebileceği bir
kadını da vardır. Fakat bir gün denize atlarken, sığ bir kıyıda tam da
atladığı sırada suların çekilmesiyle bir kaza geçirmiş ve vücudunun
boynundan aşağısı felç olmuştur. Hayatının geride kalan yaklaşık 25-30
yılı bir yatakta yengesi Manuela’nın bakımı ile geçmektedir. Ramon
ailesi; yengesi, abisi, babası ve yeğeni Javi (Tamar Novas) ile birlikte
yaşamaktadır. Aile Ramon’un hayatındaki bu değişimle birlikte tıpkı
Ramon gibi denizden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Manuela (Mabel
Rivera); Ramon’un tüm bakımını üstlenmiş ve oldukça özverili bir
kadındır. Kocası ise zamanla kardeşinin durumu yüzünden içine kapanmış
sertleşmiştir. Evde bir de yaşlılığın getirdiği gelgitler yaşayan
büyükbaba ve Javi vardır. Javi; birçok şeyin farkında olmayan, biraz
şaşkın bir tiptir, fakat Ramon’un onunla güzel ve ilginç bir bağı
vardır.<br />
<div style="text-align: left;">
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/MAR4.jpg" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img alt="" class="aligncenter size-medium wp-image-8530" src="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/MAR4-300x201.jpg" title="the sea inside" /></a>Esas karakterimiz Ramon’dan bahsedecek olursak; gençken gezerken ve
keşfederken kendisini oldukça iyi yetiştirmiş, hayata karşı net bir
duruşa sahip, gururlu, belki biraz da ketum diyebileceğimiz huysuz bir
karakter. Ramon yaşadığı hayatın onu onursuzlaştırdığını düşündüğü için
ölme kararı alıyor ve arkadaşı Gené (Clara Segura), aracılığı ile de
ötanazi için İspanyol Hükümetine başvuruyor. Bu Ramon için kaybettiği
özgürlüğü ölüm vasıtası ile alma biçimidir adeta. Gené kendisine bu
konuda oldukça yardımcı olmakta ve hatta Ramon’un derdini anlatabilmesi
için televizyon konuşmaları yapmasını sağlamıştır. Bu sayede insanlar
Ramon’un yaşamak kadar ölmenin de özgürlüğünün bir parçası olduğuna ve
bu türlü bir hayatın onursuzluğuna destek vermeye başlamışlardır. Ramon
artık insanlar tarafından tanınan ve saygı duyulan biri olmuştur. Tabii
ölmek istemesine tepki gösteren insanlar da yok değildir. Aynı zamanda
başka bir avukat Julia (Belén Rueda), kendisinin de vücudunu etkileyen
bir beyin rahatsızlığı vardır, Ramon’u ilginç bir vak’a olarak görmüş,
bir yandan da kendisine yakın hissetmiş ve kimseyle görüşmek istemeyen
karakterimizle görüşmeye başlamış ve uzun uzun konuşmalar
gerçekleştirmişlerdir. Ramon’un tanınmaya başlaması, Boiro’lu Rosa’yı da
Ramon’a getirecektir. Rosa (Lola Dueñas) içinden geldiği gibi
konuşuveren, erkeklerden yana yüzü gülmemiş, iki çocuğu olan ve
gündüzleri bir fabrikada çalışıp geceleri de radyoda çalışan bir
kadındır. Ne yazık ki Ramon’la olan ilk görüşmeleri iyi geçmemiştir,
çünkü Ramon’un kesinlikle insanların yapmamasını istediği şeyi yaparak,
onu yaşamaya ikna etmeye çalışarak iletişime geçmeyi çalışmıştır. Rosa,
zamanla Ramon’un hayatına sızmayı başaracaktır. Tabii Julia’nın ikinci
kez Ramon’u uzun süreli ziyareti de bizler için oldukça önemli
sahnelerdir. Ramon, iki kadını da bu haliyle kendisine âşık etmeyi
başarmıştır. Julia ile olan bağları her ikisinin de benzer kaderleri
paylaşıyor olmalarıdır. İki karakterin diyalogları, Julia’nın Ramon’un
kalemini keşfiyle daha perçimlenir ve Ramon ölmeyi istemesine rağmen
onun yardımı ile bir kitap yazma kararı alır. Bunun için, yeğeni Javi ve
babasına yazı yazabileceği bir alet dahi yaptırır.</div>
Biraz konudan sıyrılıp filmin zorluklarına dönecek olursak, pek fazla
değişmeyen mekân olgusu bizi izlerken zorladığı gibi hiç şüphesiz
yönetmen için de bir zorluk olmuştur. Kurgu bu anlamda oldukça başarılı.
Yaşanmış olan bu hikâyenin çekilmiş ilk filmi olmamakla birlikte,
makyajların da çok başarılı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Ramon
Sampedro için daha önce de 2001 yılında, “Conderado A Vivir” isimli bir
film daha çekilmiştir. Başlarda ağır ilerleyen film, sonraları tempoyu
hızlandırıp bir sonraki adımda ne olacağını tahmin edemediğimiz
biçimiyle devam ediyor.<br />
Filmi izlerken replikler aklınızın bir köşesine muhakkak kazınacak.
Ramon’un kendini anlatış biçimi, bir anda zihninizde aforizmal bir tablo
alabilir. Filmde sadece bir insanın yaşama özgürlüğüne ya da ötenaziye
göndermeler bulunmuyor, Ramon’un sözleri kendini anlatış biçimde Ortaçağ
kilisesine ve ölüme, öldürmeye olan bakış açısına da göndermeler de
bulunuyor. Bu tür bir hayatı yaşamanın çok büyük bir hayal gücünü
beraberinde getirdiğini öğretiyor bize Ramon. Denizin yanında değilken
denizin kokusunu alabilmek gibi…<br />
Rosa’nın psikolojik durumu oldukça güzel ve detaylı bir biçimde
incelenmiştir. Ramon’un ölümün de bir özgürlük olduğunu vurgulaması,
etrafındaki herkesçe hazmedilebilmiş bir konu olamamıştır. Arkadaşları
destek vermektedir, fakat sevdiği kişinin ölümüne yardımcı olacak sevme
olgusunu Rosa’nın psikolojisi ile tanıyoruz<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/mar-adentro.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" class="aligncenter size-medium wp-image-8531" height="150" src="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/mar-adentro-300x225.jpg" title="mar-adentro" width="200" /></a></div>
Javier Bardem’in beden değil, mimik oyunculuğu ile seyirciyi
fethettiği bu film bittikten sonra, saatlerce Negra Sombra dinleyerek
hikâyenin onurlu yaşamın, birine olan bağlılığın sınırlarını
düşünebilirsiniz. Son olarak <br />
Hayatını onurlu bir şekilde sonlandırmak isteyen bir insanın ve
etrafındakilerin psikolojik hikâyesini ince bir titizlikle sunuyor
Amenabar.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/Ramon_Sampedro_sigue_casa.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" class="alignleft size-full wp-image-8536" height="200" src="http://www.sinemakulubu.com/blog/wp-content/uploads/2012/02/Ramon_Sampedro_sigue_casa.jpg" title="Ramon Sampedro" width="200" /></a></div>
<br />
<br />
“Biçimsiz ve bozulmuş bir bedenin bekçisi olan bir insan için, yani
benim için, saygınlık nedir? Ben, hayatı, özgürlüğü seven çoğu insan
gibi, yaşamanın bir hak olduğuna, ama bir mecburiyet olmadığına
inanıyorum.” [Ramon Sampedro]<br />
İyi seyirler…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-79856159875197609852012-12-31T00:09:00.002+02:002013-01-02T08:32:26.392+02:00Sevginin Son Kanıtı, Meral Tüzün ve kızı Berivan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" class="alignnone size-full wp-image-768" height="375" src="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral1.jpg" title="meral1" width="500" /></a></div>
Kaynak: <a href="http://www.okuryazar.tv/index.php/meral-tuzun-sevginin-son-kaniti.html">okuryazar.tv</a><br />
Söyleşi : Didem Üst<br />
<br />
<h2>
<b>“Hala alışmaya çalışıyorum”</b></h2>
<br />
<b>‘Sevginin Son Kanıtı’, bir annenin kızının yıllarca süren
acılarına son vermesinin hikayesi. 17 yıl boyunca çocuğunu yaşatmaya
uğraşıp, bunun gerçekleşmeyeceği tıbben kanıtlanınca da onu ölüme
uğurlayan bir annenin tanıklıkları, duyguları, hala dünyanın her
tarafında tartışılmaya devam eden ötenazi tartışmalarına da bir katkı
niteliğinde… Meral Tüzün, kızı Berivan’ın acı hikâyesini ve onu hayatta
tutma mücadelesini bir kitapta toplamış. O öyle bir anne ki, kızının
acılarına son verebildi ve kızı bu dünyada yokken bile onu yaşatmayı
başarabiliyor.</b><b> </b><br />
<b><span id="more-350"></span><b></b></b><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">Kızınızın okula başladığı günlerde sağlığıyla ilgili
şüpheleriniz başlamış. Kitapta şöyle bahsediyorsunuz; “Okula başlayalı
iki ay olmasına rağmen Berivan’ın neşesi yoktu. Okulun ilk günlerinde
duyduğu korku hiç azalmamıştı. Kendine olan güveni, neşesi uçup gitmişti
sanki. Ben, bunun sadece bir zaman meselesi olduğunu düşünüyordum.
Okula yeni başlamıştı, yeni ortama alışması için birkaç hafta daha
gerekiyordu” Berivan nasıl bir çocuktu?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Çok sağlıklı ve hareketli bir çocuktu. 1 yaşında her
çocuğun geçirebileceği gibi oda çocuk hastalığı olan “kızamık “geçirdi.
Normalde böyle bir hastalık geçirildiğinde vücut buna karşı bağışıklık
kazanır ve bir daha hastalık tekrar etmez. Fakat Berivan’da bu böyle
olmadı. Yıllar sonra o virüs aktif duruma geçerek beyine yerleşip
tahribat yapmaya başladı.</span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"> </span><br />
<a name='more'></a><br />
<b><span style="font-size: small;">Berivan’ın hastalığını nasıl, ne zaman öğrendiniz?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Bu bilinmeyen ve çok nadir rastlanan hastalığı ortaokula
başladığı dönemde fark ettik. Psikolojik semptomlar gibi görünen
belirtiler, içe kapanma, durgunluk, unutma, algılamama baş gösterdi.
Daha sonra yapılan check up ile de teşhis kondu.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;">Ortaokula gelene kadar hiç şüphelenmediniz mi?</span><br />
<span style="font-size: small;"><br />
1 yaşında kızamık geçirdikten sonra normal hayatımıza geri
döndük. Şüpheleneceğimiz hiçbir sorun yaşamadık. Ortaokula kadar neşeli,
çevresiyle iyi ilişkileri olan cıvıl cıvıl bir çocuktu.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">İlk belirtileri ne oldu?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Ortaokulda davranışlarında bir takım değişiklikler oldu.
Unutkanlık, hafızaya kaydedememe, durgunluk, iştahsızlık gibi durumlar
yaşamaya başladık. Babasıyla beraber bunun psikolojik problem olduğunu
düşündük. İlk gittiğimiz psikiyatri 5 ay boyunca Berivan’ı takip etti.
Bu süreç içerisinde ister istemez çocuğumda herhangi bir psikolojik
problem olmadığını düşündüğüm için doktorla çatışmalarım oldu, Pedagojik
formasyonlu bir anne olarak, dengeli bir çocuk yetiştirdiğimin
bilincindeydim</span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;">“Hiç unutmuyorum… Uykusuz ve huzursuz geçen bir başka gecenin
sabahında Berivan’a duş alması için yardım etmiştim. Muhteşem saçlarını
kurulayıp taradıktan sonra aynaya bakmış ‘Anne ne güzelim’ demişti ve
eskiden olduğu gibi hemen müziği açıp saçlarını savurarak ışıltılı
gözleriyle dans etmeye başladı.” İlk belirtilerden sonra sizin için
nasıl bir süreç başladı?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Bir arkadaşımın önerisi üzerine onun doktoruna göründük.
Hastaneye yatırarak tüm testlerin yapılmasını öngördüler, sonuçlar iç
karartıcıydı. Bu hastalıkla ilgili uzman profesörler, emin olmak için
tüm testleri üç kez yaptılar ve açık bir şekilde bu hastalıktan kurtulan
hiçbir çocuk görmediklerini ve bundan sonra Berivan için yapacak hiçbir
şeylerinin olmadığını, en fazla 6 ay ila 2 yıl yaşayacağını söylediler.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">“Babası ile ben korkunç bir gece geçirdik. Endişe,
hıçkırıklar, içimize oturan haksızlığa uğramışlık hissi ve çaresizlik
içimizi acıtıyordu” Teşhis konulduğu o an kendinizi nasıl hissettiniz?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Tabi bir anne olarak bunu duyduğunuz zaman bütün dünya başınıza
yıkılıyor. Çığlıklar attım. Kızımın bu hastalığını asla kabul edemedim.
Her anne gibi bende “çocuğumu toprağa vermeyeceğim, dünyanın bir ucunda
da umut olsa bulacağımı onu kurtaracağımı, yaşatacağımı söyledim.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Berivan’a bu durumu anlatabildiniz mi?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Berivan 12 yaşındaydı. Kendisi de anlayamadı tam olarak ne
olduğunu. Bu durumu nasıl anlatacağımı bilemedim. Berivan’ı hayatta
tutmak için her yolu denemeye başladım. Çevremizden bir sürü öneriler
geldi.</span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"><a href="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral2.jpg"><img alt="" class="alignnone size-full wp-image-769" height="500" src="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral2.jpg" title="meral2" width="500" /></a></span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"> </span><br />
<b><span style="font-size: small;">Berivan’ın sağlık durumunda nasıl değişiklikler oldu?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Çok hızlı bir şekilde, birkaç ayda yeteneklerini kaybetmeye
başladı. Yaşamla bağları tamamen kopmaya başladı. Yemek yiyemiyor,
oturamıyor, vücudunu dik tutamıyor, yürüyemiyor, kafasını çeviremiyor,
konuşamıyordu. Sadece duyma, görme ve algıma yetilerine sahipti. Kısa
bir süre de vücudunu kullanamaz hale geldi. Düşünebiliyor musunuz?
Yaşamdaki en önemli, değerli varlığınız Çocuğunuzun her gün yaşamla bağı
kesiliyor. Her insanın otomatik yaptığı hareketleri yapamaz hale
geliyor, ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz, çaresizlik çok kötü bir şey.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Alternatif tıpla ilgili gezmediğiniz yer kalmamış. Bu süreç nasıldı? Berivan’a iyi geldi mi?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Raporlarını dünyanın her yerine gönderdim. Ama tıp
enternasyonaldir nereye gönderirseniz gönderin aynı cevabı alacağımı
söylediler. Bir anne olarak hiçbir şey yapmadan duramazdım. Berivan’la
ben her zaman konuşuyordum, söylenenleri anlıyordu. Her türlü alternatif
metodu denedim. Berivan’a uyguladığımız metotlar gereği beynini
uyarabilmek bazı egzersizlerin yapılabilmesi için yardımcı olabilecek
gönüllülere ihtiyacımız olduğu için ilan verdik. Her haftada 50 gönüllü
geliyordu. Bir çok masaj teknikleri, farklı diyet uygulamaları, takviye
vitamin, mineraller, aminoasitler, vs. Bu metodu uygulayan farklı
nörolojik problemleri olan birçok çocukta sonuç alındı. Ancak virüsleri
öldüren bir ilaç olmadığından. Virüsler Berivan’ın beyninde tahribat
yapmaya devam etti. O dönem o kadar farklıydı ki, Yıllarca yalnızlık
yaşarken birden bire etrafımız sevgi çemberiyle kaplandı. Gelen
gönüllüler çok duyarlıydılar. Bazen onlar için bizim ev terapi gibiydi,
yaşamlarını bizle birbirleriyle paylaşıyorlardı. Hatta annesi babası
boşanan Natalie bile ailesini tekrar bir araya getirmişti.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Berivan’ın yaşamsal işlevlerini geri kazandığı dönemler olduğunu söylüyorsunuz…</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Virüsün pasif olduğu dönemlerde Berivan’da bazı olumlu
değişiklikler, gelişmeler oldu. Fakat virüs aktif hale geçtiğinde tekrar
geriliyordu. Bir dönem gelişme gösteriyor bir dönem geriliyordu. Tıp a
göre beynin tahrip olduğu bölge geri kazanılamaz ama ben hiç yemek
yemeyen, konuşamayan, yürüyemeyen çocuğumun zaman zaman yeteneklerini
geri kazandığını az olsa da gördüm.“Tüm bunlar olurken Berivan çok acı
çekti. Ne önüne düşen saçını, ne kafasına konan bir sineği
kovabiliyordu. Bu mudur yaşamak! Bu şekilde yaşamak yaşam mı?”</span><br />
<br />
<b><span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;">Tedavi uygularken ne gibi zorluklar yaşanıyordu?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Doğal reflekslerin hiçbirini yapamıyordu. Bazen tükürüğünü bile
yutamayıp boğulma tehlikesi yasıyordu Berivan için nezle olmak bile çok
ağırdı burnunu sümkürmekten yoksun olduğu için elektrik süpürgesi gibi
bir aletle, yani minik sondayla burnunun derinliklerinden bazen
boğazına kadar inip sümük ve balgamı çekmek… Öksürme refleksi olmadığı
için bu çok acı veren, işkence gibi işlemi yapmak zorundaydım.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">İhmalkârlık dünyanın neresine giderseniz gidin var değil mi?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
İhmalkârlık, dikkatsizlik, insana, hastaya saygisizlik her
yerde maalesef var. Berivan bir hafta boyunca kustu. Ne olduğunu çözmeye
çalışırken bir baktım ki yetişkin sondası takılmış. Yine tanıdıkların
önerileriyle Ankara’da bu tür hastalıkları iyileştirdiğini iddia eden
bir profesörün bilgisi geldi… Yaptığım araştırmalar sonucu bu kişi,
ailelerin umutsuz ve çaresizliğini kullanarak çocuklarınızı
iyileştireceğini söyleyerek akademik araştırmalar yapmaktaymış. Yani
çocukları kobay olarak kullanıyor üstüne bir de insanların paralarını
alıyor… Bu kabul edilemez korkunç bir sahtekarlık.. . Ailelerin böyle
bir şeyi kolay kabul etmeyeceklerini bildikleri için, işin gerçeğini de
söylemiyorlar! Bu süreç içinde insanların çaresizliklerinden,
çıkmazlarından faydalanmak isteyen birçok şarlatanla karşılaştım.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Tüm bunlar onu yaşatma umudunuzu azalttı değil mi?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Ben Berivan’ı belki hayata döndürürüm ümidiyle yaşadım.
Berivan, dünyada bu hastalıkla 17 yıl yaşayan tek insan. Ben bu bakımla
devam etseydim daha da yaşardı eğer buna yaşamak denirse.</span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"> “Bütün bu yararsız tedavilere bir son verdik. Artık çözüm
aramıyorduk. Zorlu hayatımız devam ediyordu ve ben gittikçe daha sık
kendime şunu sormaya başladım: Bunca sıkıntının sorumlusu ya bensem?”
diye yazmışsınız. Onu iyileştiremeyeceğinizi anladığınızda ne
hissettiniz?<br />
Hiçbir insan böyle acılarla yaşamak zorunda bırakılmamalı. Ne
zaman “Ben kızımın zorlayıcı tedavisiyim” dedim o zaman düşünmeye
başladım. Kızımın gitmesini kabullenebilmem, yani kendimle mücadelem 2
yıl sürdü. Bir anne nasıl kabullenir evladının gitmesini! Anne yaşam
verendir.. Kitabı okuyan herkes kendine göre bir pay alacaktır seneler
boyunca sebzelerini buharda haşlayıp pürelere haline getirmemin,hic
aksatmadan,usenmeden teze meyve sularini sondayi tikamasin diye
suzgeçten geçirmeleri okuyan, Hazır püre ve meyve suyunu mikro da
isitip bebegine veren anne kendini rahatsız hissedecektir.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"><a href="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral3.jpg"><img alt="" class="alignnone size-full wp-image-770" height="500" src="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/meral3.jpg" title="meral3" width="500" /></a></span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"> </span><br />
<b><span style="font-size: small;">Palyatif bakım nedir?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Palyatif bakım; artık hiçbir iyileşme umudu olmayan,
yaşamlarının sonlarına gelmiş hastanın kendi isteği, doktorların
öngörüsü veya kendini ifade edemeyecek durumdularsa ailenin talebiyle,
hastaya yapılan tüm tıbbi müdahalelere son verilerek, sadece hastanın
acı çekmemesi için ilaç, verilerek ölüme gidiş surecinin mümkün
olduğunca dingin olmasını sağlamak için kendisine ve yakınlarına
profesyonellerce eslik edilmesidir, Palyatif servislerde çalışanlar özel
yetiştirilmiş hemşire, psikolog ve doktorlardan oluşuyor.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Berivan’ı palyatif bakıma almadan önceki iki yıl neler yaşadınız?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Ne zaman Berivan’ın midesine sonda konuldu, ben o zaman
sorgulamaya basladim.; bu doğal değil. Senelerce ona bir ekibin
sunabileceği bakımı yaptım .. Babasıyla birlikte “çocuğumuzu bu acıdan
nasıl kurtarabiliriz” diye düşündük ve palyatif bakımla acılarının son
verilmesine karar verdik. Bu bir seçenek değildi. Başka alternatifimiz
yoktu. ‘Ben ölürsem ne olacak’ , ‘akşamları yatarken ya uyanamazsam’
diye düşündüğüm oluyordu. Bana herhangi bir şey olduğunda kızımın bir
merkeze bırakılmasını düşünemezdim.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Berivan’ın cenaze töreni kararınızı nasıl aldınız?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Son günün sabahı babasıyla konuştuk. Uzun seneler kendi
bedenine ve dört duvara mahkûm olduktan sonra, bir de tabuta ve toprağın
altına mahkûm etmek istemiyordum. Yakılıp buharla gökyüzüne,
külleriyle okyanuslara dağıldı, sembolik te olsa artık kızım özgur…
Kızımın, Berivan’ımın ruhunun artık özgür olduğunu biliyordum. Vücudu
için de aynısının olması gerekiyordu. Berivan’ın küllerini defalarca
girdiği ve çok sevdiği Ege denizine savurduk.</span><br />
<span style="font-size: small;">
</span><span style="font-size: small;"> </span><br />
<b><span style="font-size: small;">Fransa’da ötenazi kavramı, nasıl karşılanıyor?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Fransa’da ötanazi yasal değil, ölme hakkı yok. Fakat artık tıp o
kadar gelişti ki birçok insanın hastalıklarını tedavi edilemiyorsa bile
maalesef acılarıyla birlikte tıbbi aletlere bağlı şekilde senelerce
yaşayabiliyor.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Kızını yaşatmak adına yazdığınız bu kitaba tepkiler nasıl? Önce Fransa’da sonra Türkiye’de yayınlandı.</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br />
Tepkiler çok olumlu, insanlar duyarlı ve saygılı. Bir hanım
her su içtiğinde Berivan’ı düşündüğünü söylemesi, 7 yaşındaki bir
çocuğun Berivan sayesinde suyun kıymetini biliyorum artık demesi güzel
şeyler.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;">
</span><b><span style="font-size: small;">Berivan’ı uğurladıktan sonra hayata nasıl döndünüz? Hayat bıraktığınız gibi mi?</span></b><br />
<span style="font-size: small;"><br /><span style="font-family: inherit;">
</span><span style="font-family: inherit;">Yaşamda hiçbir şey bıraktığınız gibi kalmaz, ancak ben her şeye
çok yabancılaşmıştım. Yıllarca hem kendi yangınımı yaşadım, hem de
saflığın, sevginin, duruluğun olduğu bir fanusun içinde. 17 yıl boyunca
dış dünyadan kopuk yasadıktan sonra her şey yabancı geldi ve rahatsız
etti. Hala alışmaya çalışıyorum.</span></span><br />
<br />
<h4>
Söyleşi Yazarı:</h4>
<h1>
Didem Üst</h1>
<a href="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/footbar.jpg"><img alt="" height="1" src="http://okuryazar.tv/test/wp-content/uploads/footbar.jpg" title="footbar" width="500" /><br />
</a>didemust@okuryazar.tv<br />
<a href="http://www.twitter.com/didemst">http://www.twitter.com/didemst<br />
</a><a href="http://www.facebook.com/didem.ust">http://www.facebook.com/didem.ust</a><br />
<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-76741136556378259272012-12-12T19:26:00.001+02:002012-12-31T00:20:28.382+02:00Hable con ella (2002) <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYofLt6nxtsiPQ2uAzoBZ0JnuFzywXxHCFJNMBCzKUXHdtMP8tww2p2-xM7sggyG2xC6R3D0oAe-DPmhQbGIWYB9rfpKiwpLrxLUm_1rTK_L6SaQGrsZdfQw2VmqoUBe6KEKZ7Ts3qhvY/s1600/MV5BMTczNTU2NjIwOF5BMl5BanBnXkFtZTYwNzExMDg5._V1._SX450_SY585_.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYofLt6nxtsiPQ2uAzoBZ0JnuFzywXxHCFJNMBCzKUXHdtMP8tww2p2-xM7sggyG2xC6R3D0oAe-DPmhQbGIWYB9rfpKiwpLrxLUm_1rTK_L6SaQGrsZdfQw2VmqoUBe6KEKZ7Ts3qhvY/s320/MV5BMTczNTU2NjIwOF5BMl5BanBnXkFtZTYwNzExMDg5._V1._SX450_SY585_.jpg" width="246" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Yönetmen: Pedro Almodovar<br />
Senaryo: Pedro Almodovar<br />
<div class="inline">
Oyuncular:<span style="font-weight: normal;">Rosario Flores, Javier Cámara, Darío Grandinetti </span></div>
<div class="inline">
<br />
<a name='more'></a><br /></div>
<div class="inline">
<span style="font-weight: normal;"><a href="http://www.beyazperde.com/filmler/film-28629/"><b>ÖZET : </b></a>Altın rengi, üzeri somon güllerle dolu perde Pina Bausch'un Café Müller
adlı izletisini sergilemek üzere açılır. İzleyenler arasında birbirini
tanımayan iki genç adam vardır. Bir hemşire olan Benigno ve kırklı
yaşlarında bir yazar olan Marco. Sahnede ahşap iskemleler ve masalar
arasında, Henry Purcell'in The Fairy Queen adlı eseriyle, kollarını
açmış danseden iki kadın vardır. Performansın duygusallığı karşısında
Marco ağlamaya başlar. Benigno yanında oturan adamın ağladığını farkeder
ve kendisinin de bu gösteriden çok etkilendiğini söylemek ister ama
cesaret edemez. <br /><br />Aylar sonra iki adam ?El Bosque? adlı
Benigno'nun çalıştığı özel bir klinikte tekrar karşılaşırlar. Lydia,
Marco'nun profesyonel boğa güreşçisi olan kızarkadaşı yaralanmış ve
komadadır. Benigno ise klinikte çalışmakta ve komada bir başka genç
kadına, bir bale öğrencisi olan Alicia'ya bakmaktadır. <br /><br />Marco,
Alicia'nın odasının önünden geçerken Benigno onunla konuşmaya başlar. Bu
herşeyin altüst olduğu yakın bir dostluğun başlangıcı olur. Kliniğin
dört duvarı arasında ne kadar süreceği belli olmayan bu zaman dilimi; 4
insanın hayatını, geçmişini, bugününü ve geleceğini bilinmeyen bir
kadere doğru taşır.
</span></div>
<div class="inline">
<br /></div>
<div class="inline">
<br /></div>
<div class="inline">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/7fl8tyEIXXI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="inline">
<span style="font-weight: normal;"> </span>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-23074168866841122792012-12-12T19:17:00.000+02:002012-12-31T00:20:40.986+02:00Les Invasions Barbares (2003)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3Us7yLYMTcliB0xAqVZDdpp_Zh_0gfLRs2HCH6QGG-oBAmu10VdOPKNtd4iOeAY5JwO9u_BG0XzHeGYdB5J-cjxh5tk-DfC4WVwGmsZuDO6CvNjv6qGD_sLY8nQzcZobSo5JA2Kd3VlI/s1600/0338135.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3Us7yLYMTcliB0xAqVZDdpp_Zh_0gfLRs2HCH6QGG-oBAmu10VdOPKNtd4iOeAY5JwO9u_BG0XzHeGYdB5J-cjxh5tk-DfC4WVwGmsZuDO6CvNjv6qGD_sLY8nQzcZobSo5JA2Kd3VlI/s320/0338135.jpg" width="220" /></a></div>
<br />
Yönetmen: Denys Arcand<br />
Senaryo: Denys Arcand<br />
Oyuncular: Rémy Girard, Dorothée Berryman, Stéphane Roussea<br />
Yapım: Kanada - Fransa 2003<br />
<br />
<a name='more'></a><br /><br />
<br />
<a href="http://bit.ly/UU2i1F"><b>ÖZET:</b></a> Amerikan İmparatorluğu'nun Çöküşü"nden tam on yedi yıl sonra, Denys
Arcand bu unutulmaz filmine hayat katan durum ve ilişkilere geri
döndüğünde son derece tatminkâr sonuçlar elde etmiş. Tıpkı selefi gibi,
bu yeni film de, (artık yaşını başını almış) dostlar, sevgililer ve eski
eşlerden oluşan bir grubun içinde ortaya çıkan değişken ekonomik,
kişisel ve cinsel politikaları ele alıyor… Ellili yaşlarının başındaki
boşanmış Rémy, hastaneye yatırılır. Rémy'nin eski eşi Louise, başarılı
bir maliyeci olan oğulları Sébastien'dan Londra'daki son derece cazip
işini bırakıp eve dönmesini ister. Sébastien tereddüt eder; babasıyla
ikisinin uzun yıllardır birbirlerine söyleyecek lafları kalmamıştır pek.
Ancak insafa gelerek, annesine yardım edip babasının ölümcül kanserle
mücadelesini desteklemek üzere Montreal'e uçar. Sébastien gelir gelmez
yeri göğü birbirine katar, ilişkilerini devreye sokar ve Rémy'yi
bekleyen sıkıntıları azaltmak uğruna, akla gelebilecek her şekilde
sistemi zorlar.<br />
<br />
Babasının geçmişine damgasını vurmuş neşeli ekibi de, yani akrabaları,
dostları, eski metresleri, onun yatağının etrafında toplar. Bu "barbar
istilâları" çağında bu insanlar ne hale gelmişlerdir? O eski günlerin
fütursuzca davranışları, dostluğu ve farfarası hâlâ yerli yerinde midir?
Mizah, zevk düşkünlüğü ve arzular hâlâ düşlerini süslemekte midir?
Barbarların istilâsı çağında, Amerikan İmparatorluğu'nun çöküşü devam
etmektedir… Arcand'ın yeni filmi sürükleyici, bencillikten uzak
oyunculukları, pırıl pırıl görüntüleri, keskin müstehcen nükteleri,
çarpıcı zekâsı, kuşkuculuğu, masumiyeti, alaycılığı ve umuduyla dikkat
çekiyor. - <i>Gönderen: <span style="text-decoration: none;">Sinigami</span></i><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/nH6v62yp29Q?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-33950622601574614862012-12-12T18:48:00.003+02:002013-01-02T08:33:04.126+02:00Yatakta hareketsiz ama ağzıyla bir ömrü yazdı <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://brazilcuriosities.files.wordpress.com/2012/04/12101113.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="249" src="http://brazilcuriosities.files.wordpress.com/2012/04/12101113.jpeg" width="320" /></a></div>
<i><span style="font-family: Times,"Times New Roman",serif;"><span style="font-weight: normal;">Hayata karşı bazı hastalıklarla malul durumda olanların hepsi ötanazi talep etmiyor. Hayata dört elle sarılabiliyor. </span></span></i><br />
<br />
kaynak: <a href="http://bit.ly/UU07ep">zaman gazetesi</a> 14 nisan 2012<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div id="news-detail-news-text">
<div id="haberMetinDiv">
<div id="newsSpot" style="font-weight: bold; padding-top: 7px;">
<h4>
<span class="news-detail-spot">Bir
yaşında geçirdiği çocuk felci sebebiyle 35 yıldır hastane odasında
yaşamını sürdüren Brezilyalı bir kadın ağzına yerleştirilen çubuğu
kullanarak kitap yazdı. Sao Paulo şehrinde doğan ve henüz kundakta
bebekken yatağa mahkûm hale gelen Eliana Zagui, 38 yıllık sıra dışı
hayatına ait hatıraları kitapta topladı. </span></h4>
<h4>
<span class="news-detail-spot"><a name='more'></a></span> </h4>
<h4>
Eliana'nın
hikâyesi, başrolünü Javier Bardem'in oynadığı ve ödüllü İspanyol
yönetmen Alejandro Amenábar'ın gerçek bir hayat hikâyesinden uyarladığı
"İçimdeki Deniz" isimli filmini anımsatıyor. Yatalak halde yaşama
isteğini kaybettiği için ötenazi isteyen filmdeki denizcinin aksine
Eliana hayata sımsıkı sarılmış. Bu haldeyken ana dilinin yanında
İngilizce ve İtalyanca öğrenen Eliana aynı zamanda usta bir ressam
olmuş. </h4>
</div>
<div>
Ucuna kalem tutturulan bir çubuğu ancak dişlerinin arasına
sıkıştırarak kullanabilen Eliana, yıllarca günlük tutmuş. Eliana,
günlüğüne kaydettiği notlardan yola çıkarak yazdığı kitaba "Yapay
Akciğer Brezilya'nın En Büyük Hastanesinde Bir Ömür" ismini vermiş.
Kitabın yazarı, 10 Nisan'da raflardaki yerini alacak 250 sayfalık
eserinde hastane odasında geçen ve nadiren çıkabildiği günlerde yaşadığı
olayları kendi penceresinden anlatıyor. <br />
Eliana, 1970'li yıllarda
Brezilya'da yaşanan çocuk felci salgınının kurbanlarından birisi olmuş.
Babasının kollarında, kundağa sarılı halde ve neredeyse ölü vaziyette
hastaneye getirilen Elaine, getirildiği hastaneden bir daha ayrılamamış.
<br />
Aynı yıl içinde çocuk felci nedeniyle hastaneye getirilen 120
çocuktan çoğu birkaç sene içinde hayata veda etmiş. Bunca yıl süren
yaşam mücadelesinden geriye yalnızca iki kişi kalmış. 1953'te kurulan
hastanenin uzun yıllardır yaşayan iki felçli misafirinden biri Eliana,
diğer kader arkadaşı Paulo Machado ile odasını ve hayatını paylaşıyor.
Kitapta anlattığı hatıralarında Paulo'dan sıkça bahsediyor. Zorluklara
rağmen paylaşmanın gereğine inandığı için bu eseri yazdığını ifade eden
Eliana, yaptığının "diğerlerine bir örnek" olarak algılanmasından
oldukça rahatsızlık duyuyor. Brezilyalı yazar, kendisinin sıradan bir
işi sadece yatalak haldeyken yaptığı için herkes tarafından ilginç
bulunmasını anlamlandıramıyor. <br />
<br />
<b>KİTAPTAN ALINTILAR </b><br />
<br />
Dr.
Giovani bizim toplumdan soyutlanmışlık hissimizi azaltmak için mümkün
olan her şeyi yapardı. Hastane yönetiminden onay aldıktan sonra sürekli
bizi unutulmaz gezilere götürürdü. <br />
Her şeyi hazır ederdi:
ambulans, oksijen tüpleri, taşınabilir solunum cihazı. Onunla birlikte
diğer çocuklar da parklara ve Sao Paulo'nun hayvanat bahçesine gittiler.
Ancak yaptığımız hiçbir gezi, sirke gittiğimiz o günle yarışamaz. <br />
Sirki
görmek bizim için bir rüyaydı. Dr. Giovani her şeyi ayarladı. Gezinin
altyapısı tamamdı ve bizi oraya götürdü. Ben, Paulo, Tania ve Pedro iki
ambulansta yolculuk yaptık. Ancak biz yola çıkınca şiddetli bir yağmur
başladı. Sirke giden izleyici olmadığı için gösteri o gün iptal edildi.
Bizdeki müthiş hayal kırıklığını fark edince, doktor sirkin sahibini
aradı ve durumu açıkladı. Sirkin sahibi bizi görmeye ambulansa kadar
geldi. <br />
Hemen harekete geçtiler. Oradakiler sanki biz de
gösterinin bir parçasıymışız gibi bize de makyaj yaptılar. Göstericiler,
önce bizi selamlayıp özel bir takdim ile açılış gösterisi yaptılar. Bu
buluşma orada hazır bulunan tüm gösteri ekibini duygulandırdı. Hıçkırık
sesleri yayıldı. Palyaçolar gösteriyi gözyaşları içinde sürdürdüler...<br />
<br />
<b>ADRES DEĞİŞİKLİĞİ </b><br />
<br />
Çocuk
felci hastalığının kökünün kazınmasından sonra içinde bulunduğumuz
hastane, kemik ve omuriliğine bağlı tümörlerin alınması dışında kendini
neredeyse sadece ağır yaralı ve hareket problemi olan hastalara adadı.
Bu sırada benim içinde bulunduğum bakım ünitesi altıncı kattan ilk kata
taşındı. Neredeyse kırk yıla yaklaşan bu hastane hayatında
gerçekleştirdiğim tek adres değişikli bu oldu.<br />
<br />
<b>SARILMA ANI </b><br />
<br />
Adalberto
benim unutulmaz hikâyelerimin başkahramanlarından birisidir. O zamanlar
sadece sekiz yaşındaydım ve umutsuz bir şekilde saatlerce ağlardım. Bir
gün odaya girdi ve bana neden ağladığımı sordu. Ne söyleyeceğimi
bilmiyordum. Yalnızlık, üzüntü, sevgi ve şefkat ihtiyacı, acı.. Hepsi
bir aradaydı. <br />
Beni teselli etmeye çalışırdı ancak her seferinde
daha fazla ağlardım. Adalberto elini omuzlarımın altından geçirdi, biraz
yukarı doğrulttu ve bana sıkıca sarıldı. Müthiş bir duyguydu. Daha önce
hiç kimse bana sarılmamıştı. Hatta bugüne kadar kendi annem ve babam
dahi hiç sarılmadılar.</div>
</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-77191151611072719292012-12-09T12:23:00.000+02:002012-12-31T00:26:33.254+02:00 "Kocamın Ölüm İsteğini Destekliyorum"<br />
<br />
<b>röportaj: </b>duygu ertürk<br />
<b>fotoğraf:</b> leyla yaman<br />
yeni aktüel dergisi 186. sayı <br />
<br />
<h2 class="date-header">
<span style="font-size: small;">13 Ağustos 2009 Perşembe</span></h2>
<a href="https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=184768233477531517" name="2333028154915177919"></a>
<br />
<h2 class="post-title entry-title" itemprop="name" style="text-align: center;">
“KOCAMIN ÖLÜM İSTEĞİNİ DESTEKLİYORUM”
</h2>
<div class="post-header">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGTzMIUx_IYfHachyOt6jeec059A67Vs7UpAudZKgy8YZ_ahymRIVwJ1ENlAqUt4sZz63AndOeJlfLhkQq20Xa0fldcgLvMutHgHDgY-SekjQI1_JnkuvWkV8RNsyHWHxWjBMEau6Go0sH/s1600-h/o1.jpg"><img alt="" border="0" height="277" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5370093426574062722" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGTzMIUx_IYfHachyOt6jeec059A67Vs7UpAudZKgy8YZ_ahymRIVwJ1ENlAqUt4sZz63AndOeJlfLhkQq20Xa0fldcgLvMutHgHDgY-SekjQI1_JnkuvWkV8RNsyHWHxWjBMEau6Go0sH/s320/o1.jpg" style="display: block; height: 130px; margin: 0px auto 10px; text-align: center; width: 150px;" width="320" /></a><br />
<br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">50
yaşındaki Tuğrul Cankurt’un Ankara Yukarı Ayrancı’daki evine
girdiğimizde, eşi Seviye Cankurt karşılıyor bizi: “Hoş geldiniz. Biraz
beklemeniz gerekecek yalnız. Tuğrul Bey’in sondasını çıkarmam lazım.” </span><br />
<span style="font-family: inherit;">Yaklaşık
on dakika sonra işlem bitiyor. Ortasında, çokişlevli olduğu her
halinden belli tekerlekli sandalyede dimdik oturan Tuğrul Cankurt’un
olduğu salona giriyoruz. Zaten biz eve ilk girdiğimizde Seviye Hanım,
“medya bizden ah! vah! bekliyor. Ama boşuna. Bizde arabesk yok!”
demişti. Tuğrul Bey’in dik duruşu ve güleryüzü bu sözü daha anlaşılır
kılıyor. Karşımızda, yıllardır, her fırsatta “ötenazi istiyorum” diyen
birisi var. Onu öyle dimdik görünce “Ölmeyi istemek size hiç yakışmıyor”
diyoruz. Bu söze alışık olduğu belli, gülümseyerek, “neden?” diyor,
“bakın, bu altımda gördüğünüz sandalye var ya, onu bana devlet vermedi,
mahkeme kararıyla aldım.” </span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Sonra kasedi başa sarıyor, hikayesini
baştan anlatıyor: 5 Eylül, kaza, kırılan omurilik, kalp pili, felç,
sonda, tekerlekli sandalye, yoğun bakımdan çıktıktan hemen sonra verilen
ve bir daha dönülmeyen ötenazi kararı…</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Boynundan aşağısını bir daha
oynatamayacağını öğrenmiş; resim öğretmeni olarak bir daha resim
yapamayacağını… “Büyük bir travma” diyor ruh halini anlatırken, “sinir
hücrelerinin tedavi edilemediğini biliyorum. Uzunca bir süre yaşam ve
ölüm arasında git-gellerden sonra hayatın içinde ailemle yalnız kaldığım
yeni bir yaşam biçimi… Hepsi bu!”</span><br />
<a name='more'></a><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">“Düşünün” diyor, “1650 gün oldu.
Onar bardak su içsem, 16 bin bardak olur. Bu şu anlama gelir; 16 bin
kere bana su verir misin demek zorunda kaldım. O kadar litre sıvıyı bir
başkasının vücudumdan boşaltması gerekti. Kaç lokma, kaç öğün… Bir
başkası tarafından yapılan... Korkunç sayılar bunlar.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sonra konuşmayı bölüyor Tuğrul Bey: “Tonguç, bacaklarımı ovar mısın oğlum?”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sohbetimiz
sırasında sık sık duyacağız bu cümleyi. Bu, tüm gün hareketsiz oturduğu
için gerekli. Böylece Tuğrul Bey’in vücudundaki kas erimesini
yavaşlatmaya çalışıyorlar.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Bu arada eşine sesleniyor: “Seviye, çayımı içirir misin bana?"</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>“Beni öldür” dediği geceler… Korkunç geceler…</b> </span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Ölme
isteğini ilk önce eşi Seviye Cankurt’la paylaşmış Tuğrul Bey. Seviye
Hanım, o dönem eşinin iyileşmesini ümitle bekliyor. Hastanenin demir
sandalyesinde sabahlayarak, sabırla… O yüzden kızarak karşı çıkmış bu
talebe önce. Ama süreç ilerledikçe onun da ümidi kırılmış. Sonrasını
anlatıyor: “Zaman zaman geceleri kendisini öldürmemi istedi. Hep karşı
çıktım. Sevdiğim insan, çocuğumun babası benden onu öldürmemi istedi!
Ben hukuksal anlamda alacağım cezadan korkmuyorum. Böyle bir şey yapmış
olsaydım hapse girmekten çok, ömür boyu çekeceğim vicdan azabını
düşündüm. Tonguç’un yüzüne bakamazdım ben. Hele beni öldür dediği
geceler… Korkunç geceler…”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Seviye Hanım eşinin ötenazi talebini destekliyor, biraz da bu ağır yükten kurtulmak için:</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Defalarca
‘öldür beni’ dedi. Kendimi bundan kurtarmak istiyordum. Bıkmıştım
artık. Sen ölmek mi istiyorsun Tuğrul dedim, ötenazi mi istiyorsun?
Tamam, duyuralım bunu gereken yerlere. Benden çıksın artık. Haklı değil
miyim? Ben asla rahat olamayacağım ki. Şimdi rahat değilim. Acıları son
buldu diye de rahatlamayacağım. En azından iki kişi acı çekeceğine bir
kişi çekiyor olacak bu acıları o ölürse.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Tuğrul Cankurt giriyor
lafa: “Hakkı var. Evde o kadar çok ‘bunu hallet, bunu hallet!’ dedim ki,
bu yükü üstünden atmak istedi tabii.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Ve yine bölüyor kendi lafını: “Tonguç, bacaklarımı ovar mısın oğlum? Bir de su ver bana.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>"Öyle bir an gelecek, Tuğrul’a bakamayacağım”</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;"><b> </b>Önce
insanlar durumu nasıl diye soruyorlarmış Seviye Hanım’a. “Hiç umut yok;
Tuğrul bundan böyle tekerlekli sandalyede yaşayacak, boyundan aşağısını
kullanamayacak” diyememiş. Eşi, dostu ama en önemlisi kendini
rahatlatacak cevabı bulmuş sonra: “İyileşecekmiş ama biraz zaman ve çok
çalışmak lazımmış…”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Gerçeği biliyormuş tabii Seviye Hanım ama bu
gerçeği herkesle birlikte kabullenmek çok zor olmuş onun için: “Tuğrul’a
felç olmayı hiçbir zaman yakıştıramadım ki ben.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Seviye Hanım ufak
tefek bir kadın, 50 kiloluk. Tuğrul Beyse aksine uzun boylu, iri yapılı
bir adam. Hal böyle olunca eşine bakmak zorlu bir fiziksel mücadele onun
için. Öyle ki bazı geceler, “Keşke senin yerinde ben yatsaydım Tuğrul”
demiş, “sen beni çok rahat kaldırır, oturturdun.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Tüm bu süreçte
Seviye Cankurt’u en çok üzen şeylerden biri de Tuğrul Bey’in bakımına
yetersiz kaldığı için yanlarında sürekli birilerine ihtiyaç duymaları
olmuş zaten. Bu durumun minnet duygusuna yol açması çok üzmüş onu:
“İnsanlara minnet duymak çok yaralıyor insanı biliyor musun? Bir de
yalnızlaşıyorsunuz bu süreç içinde. Daha önce her şeyinizi paylaştığınız
dostlarınız zamanla sizden uzaklaşıyorlar. Haklılar aslında; her
geldiklerinde aynı manzarayla karşılaşıyorlar. Tuğrul’a söyleyecekleri
şeyler azaldı artık.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Öyle bir an gelecek ki, Tuğrul’a
bakamayacağım” diyor, “Olayın bir boyutu da bu. Türkiye’de bir
engellinin zorlanması için her türlü ortam yaratılıyor. Binalar,
merdivenler, kaldırımlar, otobüsler… Çankaya Belediyesi sağolsun,
Tuğrul’u yaşama katmak için ellerinden geleni yapıyorlar” diyor. Bir de
ekliyor: “Bunu özellikle belirt olur mu?47”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Tuğrul Bey yine giriyor
burada lafa, gülüyor: “Sizler evli misiniz hanımlar? Sakın kendinizden
iri biriyle evlenmeyin ha! Hastalanırsa, taşıması zor olur.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>“Devlet yeterli desteği vermiyor”</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">“Ekonomik
durumum yok benim mücadele edecek” diyor Tuğrul Bey, “30 kuruşluk
sondayı vermeyen devlet mi sağlayacak tedavimi? Şimdi devlet bana diyor
ki “tekerlekli sandalyeyi ödemem, beş yıl bekleyeceksin. Tuvalet
sandalyesi vermem. Sondayı vermem. İnsanca şeyleri tüketmek istiyorum.
Sinemaya, tiyatroya gitmek istiyorum. Bunun için asansörlü minibüs
gerekli. Devlet onu da vermiyor.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Seviye Hanım da devletin
kendilerine yeterli maddi ve manevi desteği vermediğini söylüyor. Bu,
onların durumunu daha da ağırlaştırıyor, ötenazi isteme sebeplerine
yenisini ekliyor: “Birinin başkasına bağımlı olmadan yaşaması için
devletin kişiyi insanca yaşatacak koşulları sağlaması gerek. Ekonomik
anlamda da tükeniyorsunuz. Birçok şeyi kendiniz karşılamak zorundasınız.
Dört buçuk yıl eşime fizik tedavi uygulattım. Çünkü devlet bunu sürekli
yapmıyor. Hastaneye gideceksiniz de sıraya gireceksiniz de… Şu anda
Tuğrul Bey’e ötenazi uygulanamadığına göre bu ülkede, yaşamımızın
kolaylaştırılması lazım. Bu devlet insanlara kömür ulaştırıyor,
buzdolabı ulaştırıyor. Niye gerçekten bakıma muhtaç insanlara bu eziyeti
çektiriyor?</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>“Evet Tuğrul, yoruluyorum. Yalan mı söyleyeyim?”</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Tuğrul
Bey hiçbir şeyi tek başına yapamadığına da içerliyor: “Beni yaşatmak
için büyük mücadele verdiler. Evet beni yaşattılar, yaşamak buysa!
İnsanca yaşamıyorum ki ben! Köşede oturup nefes almak bir şey ifade
etmiyor benim açımdan. Bir şeyler üretebilmeliyim. Yeteneklerimi ortaya
koyabilmeliyim. İnsanlarla iletişim kurmalıyım. En azından telefon
ederken birinin telefonu tutması gerekmesin.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Seviye Hanım mutfaktan geliyor, gülerek giriyor söze: “Benim dedikodumu yapamıyor ya arkadaşlarına, ona üzülüyor.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sonra
eşinin kazadan önceki halini anlatıyor bize: “Kazadan önce onu
görmeliydiniz; çok üretkendi, espriliydi, neşeliydi. Yine espri yapıyor
ama artık her şeyde hüzün var. Her şeyi paylaşırdık biz. Çok güzel yemek
yapardı Tuğrul. Temizliği bile beraber yapardık. Çok yakışıklıydı, hala
da yakışıklı zaten.”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Tuğrul Cankurt masmavi gözleriyle çok yakışıklı
bir adam gerçekten. Bu sözleri duyunca neşeleniyor. Neşelenince daha da
yakışıklı oluyor: “Off! N’aptın. Yürümekten geçtim, uçacağım şimdi!”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Ardından ekliyor yine: “Seviye, su içirir misin bana?”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Tuğrul’un
psikolojisini de etkiliyor bu durum” diyor Seviye Hanım, “Akıllı bir
adam var karşımda. Benim dışarıya çıkamadığımı, kendime ait bir yaşamım
olamadığını görüyor. Ya da yorulduğumu…”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Seni yoruyorum” diyormuş
Tuğrul Bey ona. “Evet, Tuğrul yoruluyorum. Yalan mı söyleyeyim? Ama ne
yapabilirim?” diyor eşine, “Ben bu durumda olsam sen bana bakmaz
mıydın?”</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sohbet bitiyor. Cankurt ailesinin evinden ayrılıyoruz. Tam
kapıdan çıkarken, içeriden Tuğrul Cankurt’un sesini işitiyoruz, yarım
yamalak geliyor:</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Tonguç, bacağımı ovar mısın oğlum?”…</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>"BABAMIN ÖLMESİNİ İSTEMİYORUM AMA ÇEKTİĞİ ACILARIN BİTMESİ GEREK"</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Tuğrul
Cankurt’un oğlu Tonguç 21 yaşında. İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde okuyor.
Babası kaza geçirdiği yıl üniversiteye hazırlanıyormuş. Derslerini
olumsuz etkilemesin diye, bu isteğini paylaşmamış babası onunla. O
nedenle, ötenazi mevzuunu en son duyan da o olmuş; kazadan tam 1 yıl
sonra…</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Babanın ötenazi talebiyle ilgili ne düşünüyorsun?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Bu,
insanın kendi hayatına dair söz söyleme hakkı olup olmadığına dair basit
bir tartışma aslında. Etik bir mesele. Başka bir şey değil.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Tam bir hukukçu cevabı oldu bu. Bir evlat olarak, ilk duyduğunda ne hissetin?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sinir
oldum. Evet, his tam olarak bu. Hatta bir ara “ölmek istiyorsan, bıçağı
alayım öldüreyim” dedim, “ne olacak peki sonra? neden ölmek?” dedim.
Haklıydı. O yüzden cevabı da beni sinir etti. Bir süre sonra da alışmaya
başladım. Kendimi hazırladım yavaş yavaş bu düşünceye. Ötenaziyle
ilgili bir kitap aldım İstanbul’da onu okudum.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Babana hak veriyor musun artık?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Aslında
başından beri hak veriyorum ona. Ama babamın bunu istemeye hakkı
olmadığını düşündüm. Bu duygusal bir mesele. Babam kazadan bir sene
sonra söyledi bana ölmek istediğini. Galiba erken geldi bana bu. Belki
üç sene sonra söylese daha anlayışlı olurdum.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Şimdi bu konuyla ilgili ne düşünüyorsun peki?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Olursa
ne yaparım diye düşünüyorum. Nasıl olur? Bu kolay değil. Ne yapabilirim
gerçekten bilmiyorum. Ben öldürebilir miyim diye bile düşündüm uzun
süre.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Sana da “beni öldür” dedi mi hiç?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Evet.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Ne dedin ona?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">“Öldüreyim o zaman seni çok istiyorsan” dedim. Ama olmaz bu, bu kadarını yapamayız. Bunun olmayacağını o da biliyor ama…</span><br />
<span style="font-family: inherit;">O
vicdan azabıyla yaşayamam. Ötenazinin uygulanmasını sağlasak bile, buna
biz sebep olmuş gibi olacağız. Tek başına yapabileceği bir şey değil
sonuçta.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Ta kazaya gidiyorum, keşke böyle olmasaydı diyorum.
İstemiyorum tabii ki babamın ölmesini. Karşımda işte şimdi. Ölürse,
olmayacak. Bu hiç kolay bir şey değil. Babamla aramız çok iyiydi. Çok
şey paylaştık birlikte. Ama bundan sonra yapamayacağız. Konuşamayacağız.
Aklıma takılan bir şey olduğunda ona soramayacağım. Öte yandan, bunun
bir yerde bitmesi gerekiyor. Acı çekmesi daha kötü.</span><br />
<span style="font-family: inherit;">-Baban ötenaziden vazgeçse…</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Benim
asıl üzerinde düşündüğüm şey onun acı çekip çekmemesi üzerine, yaşaması
ya da ölmesi üzerine değil. Onurlu bir şekilde ölmesi… Gülerek
gidecektir o ölüme…</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>Tuğrul Cankurt’un günlüğünden…</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">Ölürken bile çevremdekilere daha az acı vermeliyim ama nasıl?</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Beynimin
kıvrımları, duyu organlarım her yerde azraili arıyor. Ötenaziden
bahsediyorum. Herkes itiraz ediyor. Yememeye karar veriyorum, tepkiler
büyüyor. İkinci gün zoraki besleniyorum. Ölürken bile çevremdekilere
daha az acı vermeliyim ama nasıl. Nefes almaya devam ediyorum.
Çevremdekiler esprilerime gülüyorlar. İyi göründüğümü söylüyorlar.
Gülerek, “iyiyim” diyorum. Ötenaziden bahsettiğime inanamıyorlar, şaka
gibi algılıyorlar. Bense son derece ciddiyim. Ama ölüme giderken ağlamak
değil gülmek istiyorum. İçi boş konuşma balonları dolaşıyor çevremde.
İyi şeyler söylediklerini zannedenler, beni ölümden yaşama
döndürdüklerini düşünüp, ağızları kulaklarında kendi dünyalarına geri
dönüyorlar. Bir tek eşim ve oğlum çektiğim acıların farkındalar ve beni
anlıyorlar. Ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Ne beni öldürebiliyorlar ne
bulunduğum yerden çekip çıkarabiliyorlar. Benim ellerimse hala beni
dinlemiyor.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><b>Tuğrul Cankurt’un, eşi Seviye Cankurt’la ötenazi fikrini paylaştığı gün Seviye Hanım’ın tuttuğu günlükten…<br />Ötenaziden bahsettin. Bunu bize yapamazsın!</b> </span><br />
<br />
<span style="font-family: inherit;">27 Kasım 2004</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Sevgili Tuğrul,</span><br />
<span style="font-family: inherit;">Kötü
bir gece geçirdik. Uykusuz geçti. Üstelik birbirimizi de kırdık. İkimiz
de ağladık. Sana çok ağır geliyor her şeyini başkasının yapması.
Ötenaziden bahsettin. Bunu bize yapamazsın. Bu kadar şeyi atlattıktan
sonra, her şeye boş veremezsin. Neredeyse üç ay olacak. Çok aşama
kaydettik. Şimdi kendini bırakamazsın. Tonguç için bunu yapmalısın.
Başaracağız! Biz bu maratonu kazanacağız!</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><a href="http://duyguerturk.blogspot.com/">duygu erturk</a></span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-76948850591274989992012-11-28T22:57:00.000+02:002012-11-28T23:07:12.826+02:00 AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor? <h2 id="watch-headline-title" style="padding-bottom: 8px; text-align: center;">
<span class="long-title " dir="ltr" id="eow-title" style="vertical-align: top;" title="AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor?">
AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor? </span></h2>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/NFMbfTEkDZs?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><span style="font-size: small; font-weight: normal;"><span class="long-title " dir="ltr" id="eow-title" style="vertical-align: top;" title="AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor?"> </span></span></div>
<h1 id="watch-headline-title" style="padding-bottom: 8px; text-align: left;">
<span style="font-size: small;">
<span style="font-weight: normal;"><span class="long-title " dir="ltr" id="eow-title" style="vertical-align: top;" title="AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor?"> </span><span class="long-title " dir="ltr" id="eow-title" style="vertical-align: top;" title="AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor?"><a class="yt-uix-redirect-link" dir="ltr" href="http://tr.euronews.com/" rel="nofollow" target="_blank" title="http://tr.euronews.com/">http://tr.euronews.com/</a>
Çaresiz bir hastalıkla mücadele ederken yardımlı intihar hakkınız var
mı? Bazı ülkeler </span><span class="long-title " dir="ltr" id="eow-title" style="vertical-align: top;" title="AB, ötanazi ve yardımlı intihar konusuna nasıl yaklaşıyor?">buna evet derken diğerleri karşı çıkıyor. Kimi ülkeler
ise kararsız. Onurlu ölme hakkına sahipmisiniz? I Talk'un bu bölümünde
konuğumuz, Fransa'nın Pontoise Hastanesi Palyatif Bakım Birimi'den
Doktor Bernard Devalois sorularınızı yanıtlıyor. </span></span></span></h1>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-57833671869599415412012-11-25T13:32:00.002+02:002012-11-25T14:21:13.275+02:00BBC Hardtalk Ölme Hakkı - Tony Nicklinson<div style="text-align: center;">
<span id="goog_549953141"></span><span id="goog_549953142"></span>I. bölüm</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/p3rDWGwbQDI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<div style="text-align: center;">
II. Bölüm</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/dxrpCfMkEJg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<h2 class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b>Tony Nicklinson Kimdir?</b></h2>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
7 yıl önce Atina'da iş seyahatı sırasında felç geçiren "locked-in"
(kilitlenme) sendromlu Nicklinson kendisini öldüremediği için
doktorların ölümüne yardımcı olmasını istiyordu.<br />
<div class="module inline-contextual-links">
<div class="list li-relatedlinks">
<br /></div>
</div>
Boynundan aşağısı tutmayan ve
bilgisayar aracılığıyla iletişim kuran Nicklinson, geçtiğimiz hafta bu
amaçla Yüksek Mahkeme'de açtığı davayı kaybetmişti.<br />
Nicklinson İngiltere'de ötenazi yasak olduğu için kendisini öldürecek doktorun cinayetle yargılanmamasını istiyordu.<br />
<h3>
<span style="font-size: small;">'Yemek yememeye başladı'</span></h3>
Ailenin avukatı Saimo Chahal'a göre kararı büyük üzüntüyle karşılayan Nicklinson bir haftadır yemek yemeyi reddediyordu.<br />
<br />
Chahal'a
göre, karardan sonra dünyasının yıkıldığını ve savaşı kaybettiğini
düşünen Nicklinson'un durumu hızla kötüleşti ve zatürreye yakalandı.
<br />
<h3>
<span style="font-size: small;">'Hoşçakal dünya'</span></h3>
Nicklinson ölmeden önce kızları aracılığıyla yazdığı Twitter mesajında "Hoşçakal Dünya. Vakit geldi. Keyif aldım" dedi.<br />
<br />
Tony
Nicklinson, ölümünden bir hafta önce BBC için kaleme aldığı bir yazıda
hayatını "kabus" olarak tanımlamış ve "Bu hayat dayanılmaz noktaya
gelince çıkış yolu olmadığını -intihar- bilerek yaşamaya katlanamıyorum.
21. yüzyılın İngilteresi'nde fiziksel engelim olduğu için ölüm hakkımın
olmamasını anlayamıyorum" demişti.<br />
<br />
Yüksek Mahkeme, bu hak için yasaların değişmesi gerektiğini ve bunun parlamentonun işi olduğunu belirtmişti.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
İlgili Haberler:</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="http://bit.ly/TdRCqV">http://bit.ly/TdRCqV</a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="http://bbc.in/TdRVlz">http://bbc.in/TdRVlz</a></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-184768233477531517.post-67334913275089552632012-11-25T13:24:00.002+02:002012-11-25T14:29:20.876+02:00Yabancı Kaynaklar<br />
<br />
<a href="http://www.euthanasia.com/"><img alt="" src="data:image/png;base64,iVBORw0KGgoAAAANSUhEUgAAARIAAABaCAIAAAD7KU7BAAAK3UlEQVR4nO2dz5mjPAzGXQLHPeawBaSA70AJOe6RElICHaQESuCwBVBCSsh2QAn+Dko0iv/IkgOEmej35DBDbNkYv7YsDHHeMAwl7t0VMIzvh8nGMNSYbAxDjcnGMNSYbAxDjcnGMNSYbAxDjcnGMNSYbAxDzSfJ5nJ5dw2MH8InycY533WVebvOt+2itdEwTW8rOscwVGa8XHzb+rb1fe9vtwVrdGeeN2iulWXTtt45xYd2TSZv36uL815Xk/gDk1XfZxPkrhZjU8LxWE4ZW57nsuVXauWcP51EKYvF0RKn6dXmkqd8gZULGEe1cpBpSvfR08lfr+nipsmfTmH68/k+NL4oG1DF7ebPZ9804bd9n+2pfZ9ohMMhK35K14n6QVyEpE/3vT8cEs1bBHI1TTklcrk8NeP1+tSGyDz7vk80L8xORYTN9TJbOWnFURCvXwxVgra4+GDSMWDs327pr7SjIB0CJFNBUIrQn0n2RXkpK6WH3hz7dbm29c/Tjtzpqjj3KraSDXga/PkwCequKx2frleuv/L25znxFR2nVbWq69DHozqLZHimWbTptSeeBHS+SCl1WarYSjY4Y3B1KcnmcJAWByqlo9TlwjkVxeaOv6JOkZBX+kFFKfIscXMJi5AAg04uMUzCr5fiHyOjanKuZSvZoIvCAPNyEvdwcFXFBRYYKmRDnS4h28tGOEcxfTcGVynO+XEsp4dpmbl2S8mGOqjyybmKPcnGl1pQLptxDE3xM9U+ZQOBWuwN2lLkueLm4u3jwkMSFSh6gLlLU9G8FS5AFTuTTU4YWtkwExdjn8kSX/UNZOOcHwZ/Pr8kG8kNFlVzuedovrA+jGyKgXt5xYbhI2WT4+2yidlGNjSjcMkODUUd/Vy8HpE3F/RLT86lGBV0ynVpkFHbXBiqkUc49PxQ2fjSYiZpf+eyEWbEhlK5anLjkBJjPMX7PNXDvypj193XM3S8WA2TDbG/K9nQqHedbPDe37KygfWM3B3aRjZN87Xn8INkwzsSHyibtv0ayOXulvdPDSW/uSSXDdZBaBlDGtrolnawqMtYxT5kA6tehg+UjSPLBowKSFYIQUMJXTVJrYLbvsLTwa0Awvpr7WNiRBtE0bMP2UDckOEzZYOo/PX1ZIPxAEByC1tVh1wuYWIEm0syOVexD9kUZ/BPkw0sS+ryxg2FeZlGFlqm4Wy8/V98kInKxom35KmaK5jHIKNqs6mGzWWTbLKiJD5NNnEyZqtrnDdoKOzfLv/EkdBysp7aCcfJ9lmrjAcTS8UF1bC5bGAHOH5Op/uS8VvLhp5R7qO6ge2iZYDcX082VNFNKlpO7iSQnxGNvGmVJklZnbeKzWWT+3xr2Wg/kvrEmxH56YImixuK9trkvoFirZI1R5uSrZO4Cx4//OZRYXMl40k4OVc/z8uyuWzi9oVh7FvLRgKcpiR9boeYMHuuoXC+il0aL5NNHAdDJQiDyzSqVjwX+fnGaeStXcVuQgI/XjbyUiBCVZ2daSi0EAugziydQIQET26ez1yJJpuCbPigx0fJhvHuGC+LZs81FNPLX6+VnEA5uTDxUs21AvuQTW58RT5HNnDP4Xi8PzVAP3Lfhmmo3FPTvE24QHGVqjfqBxGC3Iks0lzyR9DF7EM2xceknMaB9o/WlLMf2cR3bBD6fBhfCiMb+ox+kIu3mWt8eWQ8tvm6bCTNVf1uqjz7kE0RbQcN7mcvbt+vJhs+weuy8Zn+WrSZA28KMauUJMWtD8KTZW62ruan/VDZFL2+F+37NWXDTKqSob0oG1oTXFIyNpkRPbCmBV2p5PKmaBbicmtUrMQPlQ10r/Xs+zVlwwyfGERm/HWJbOLYQHGKY6junegxJm/gFM0KdwDzzVXFD5WNtqydyEbiW4IF/o0WkkUgVgYSLyKbirfIQsbkk5jF5ipWDOMfS7+I+OfKRrWNbyeykVhbxIjX7HZxpXvtOHfFbS7Z0+DyGxdePNPV7t7sUjZx62tn2+KVztmXs5JsihPFUrKhppgssOLnX+zEhPiKg9crTtoizVXFLmUTJ8PskjlE9dYvLPHtsoHhv7i5C43klkDyKtGnpnNZhKvEnBHh5KmyCWiba1E2l03R/W2a9BCC58+PfDA6an3ZPchGaKr4RmxVlYq7Y4TWHka6rmuaZkanoDjSVctG21yLPrK2lWxwYJM80pRMg8s7/jJAP9C2UYVs6M7IRUoRmiq++0JVJf7mCUR4xb9BMLk7Rxz4ni3P83w4HJxzF7jEzKvT/dLNtehW6K1kI3wTPv96SLSQewUWBjS1VMim4t3+S3X3BWXDW4NzlMTHxrFxTzwZHwbvvYsT8O6Dc965wTnn3Dm4lwpTvdCnWMFP20Q29OlCl/mBmnku38sLgj80/DJN93mm4jlYKgD5mERrIglU8KWo3liLdpKRK/hK9e7wZNF41QSmjr9/J1RBqhpzP2VyEdu2dc5doW8cj965S2wQUsIR4cXC5pK8sVrG+rKZpsSv/LjnfYFBAq6+GTv4r8o9S/7yVN8XxtdhCH9NqWn8OGa71zQ9eXSoHChlmp7qz5c+TWHRmH6awiX+5SK9kRJsqphnPwxfF+Vw4LZ1zfP4509CFUDbeueOKdnM0bWG46f//oNcc2CQNNf9CJw+o+r4Si30y4cryybu5cVPcbqgwXhVxoD4d9eqpcvn4tPL7QSqkNjhTySoJJIc5nLNm5LE4L4e6Zn//aNfUV8uaWZ6lBjqEAYCcqR/pbleY6u1zUpM0x5/DvY7UhtoSqkmrQfn3OHXr/nv3zjZ8XifkA4PsTXN01ppeEx39GC3zgPPEr65bIy30nVdrJmeBGyCBMERTIZHYGFzvV5zOqQHbyv/9hODycaoh3bi6/UKa/pcguAITizzPOfS8Me3OssEJhujEupHTdPkvT+fzzMJKk7TxEwXsd9FzR4Oh3Ec4fg4jv7hyA3D8HbNeJONUQ1291Pmfmj7CHkNJBAXu1hUNuiezfN8uVyC403TgKiOK//GYBGTjVHD6XSCPt3kA5jxVBPPP7BpAHSCWejfMNVglj1MNd5kY9RRXGDgioXqqu/7ICP8DescmEkwfSAVnH9yk9uWmGyMGqArt/ntLefzOXbhUDagDZQWBN/gbwim4cIGIm/glYGuaADtutpvCvCYbIwaoE9PmZtm2OmDNOikdV2XDF4HcQLUFT2I1iA8sM75FTDZGFlgdE9+BT043GHpvX8sV4IeH2TE7IFsIA1MShg0g6UOSg7SgP1hhZc5STDZGFmS/Z5+dYheikvVEmfH2Jp7+GlUM+jO4SLHkaAZ5gWtMpLeAJONkQZvyyS/xU58IQ9HYciYhsKw36M8+r5Hzy2eaiQHmYptg8nGSHC73aBr5hb9mIDpzXSFg8zPD1ngcVoQHkQfjEauk3Y2xmRjJMD1em7R7zObOINJoDhF4KxF42NxYpzHgDdu4gRMNkYC6J38zfhkKCxIE2xkTk4R7nn3p08tiqhs3r5FwJtsjCTxpswkVBK57QIQEFPdoxxTj2HGk9IbMdkYaSQdFJ+Tyc0kCzJN06X4/patMNkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhhqTjWGoMdkYhpr/AUNGUy+aMG2TAAAAAElFTkSuQmCC" /></a> <br />
<br />
<br />
Ötanazi ile ilgilenenler için derli toplu bir ingilizce kaynak. Unknownnoreply@blogger.com0